Tamirhane Anıları
|
29/06/2012, 06:44 PM
Mesaj: #7
|
|||
|
|||
RE: Tamirhane Anıları
Sayın M.Ali ve Mustafaoe Üstadlar insan oğlu öğrenmek istiyorsa tecrübenin sınırı yok,mesela yeni birşey öğrendim hem Nissan Primera da hemde Pejo Boxer de başıma geldi eğer kapının birisi tam kapanmamışsa anahtar arabanın üstünde bile olsa otomatik araba kendini kilitliyor,Allah tan evin yanında oldu bu durumlar da yedek anahtarla kapıları açabildim ,yıl1978 İzmit Değirmendere Patron 302 yle mola vermiş ben o sefer yoktum araba yerinden kalkmamış diferansiyel kilitlenmiş, bende daha önceleri 'patron diferansiyelde çok boşluk var kalkışlarda vuruntu yapıyor'dedim o da 'birşey olmaz' dedi sonucta diferansiyeli yedik beni çağırdı beraber Topkapı ya gittik komple karpuzu (diferansiyelin bütünü) aldık tamirci Ali ustayla geldik,eskiyi söktüler yenisini taktılar Ali Usta ayarı yaptı kalfaya akisleri tak dedi kendisi patronla içmeye başladı biz akisin birini taktık sorunsuz geçti öbürünü takıyoruz bir türlü yerine oturmaz tekerleği çevir olmadı,akisi çevir olmadı balyozla tıklıyoruz olmadı Ali Usta geldi akis bir türlü yerine oturmuyor sök karpuzu dedi söktüler sorun neymiş biliyormusunuz akisin girmiyen tarafının akis dişlisinin frezesi Almanya da fabrika da açılmamış o da bizi buldu haydi tekrar Topkapı ya git karpuzun yenisini verdiler onu al gel tak birgün daha geçti bunun gibi çok ilginç anılar var fakat en komiği bundan bir müddet evvel Göcekspor adına gece düzenledik 1986 yılında Muhtar iken kulübü ben kurmuştum yaşatmakta görevimiz ve gece çekiliş yapıldı(,tabi esnaflar hediyeler toplanmış ben neler toplandı bilmiyorum )çekiliş herkesin önünde yapılıyor ve kimseye torpil yok bana ne çıktı dersiniz,inanılmaz ama gerçek bir torba ÜSTÜPÜ ve ortalık yıkıldı hurdacıya başka ne çıkmasını bekliyordunuz diye yani şansım çok kuvvetlidir bunu belirteyim birisinin şaka olsun diye muziplik yapma şansı yok çünkü kurayı ufacık kız çocuğu yapıyor ve elleri havada ve boş İyi Akşamlar Saygılar.
|
|||
29/06/2012, 07:06 PM
Mesaj: #8
|
|||
|
|||
RE: Tamirhane Anıları
Değerli üstadlarımızın nostaljik anlatımlarınızın her birini büyük bir keyifle tekrar tekrar okuyor, zamanın unutulmuş filmlerini raftan ayırıp onları özenle yad eden rejisörlercesine bunları bizlere aktarmalarından, burada olmayı kendim için büyük bir şans olarak atfediyorum.
M.Ali Sade Üstadım ; Bugünkü tamirhane başlığındaki son yazınızda Skoda Fabia aracınızdaki park lambası örneğini aktarmışsınız. Çok ilginçtir aynı marka modelde bizimde aracımız var.Bir gün babam iş yerine bırakıp ta aracı (sinyal verdikten sonra ) üç gün sonra geri almaya gittiğinde aracı çalıştıramaz, sonra anlaşılır akünün boşaldığı. Gel zaman git zaman yine bir gün aynı hatayı yapınca bu kez araç uyarı ikazı verir. Böylelikle bizde biraz acı bir deneyim olsa da bu özelliğin farkına vardık. Siz aktarınca benimde aklıma geldi. Yeni doyumsuz yazılarınızı beklemek üzere selam ve saygılarımla. © Copyrigth 2006 haber.magazinulasim.com tüm hakları saklıdır.Yayımlanan haber makale ve fotoğrafların her türlü hakkı sitemiz ve yazarlarımıza aittir. İzinsiz kullanılması ve çoğaltılması 5846 sayılı ?Fikir ve Sanat Eserleri Yasası? kanuna göre suçtur. http://haber.magazinulasim.com/ http://www.facebook.com/magazinulasimcom http://www.instagram.com/magazinulasim/ http://www.twitter.com/magazinulasim https://m.youtube.com/c/MagazinulaşımTV |
|||
29/06/2012, 11:37 PM
Mesaj: #9
|
|||
|
|||
RE: Tamirhane Anıları
1979 altimda 74 ford taunus GXL Cuope 90 beygir V 6 lardan Ne kadar bastirirsan bastir 160 der 161 demez o tip motorlari olanlarin hepiside aynidir köpek gibi ceker hararet nedir bilmez bizim ilk oglanin dogumu icin yanimiza kayinvalde gelmisti .onun dönüsüne bizim izini denk getirdik . Ben hicbir sahsi arabama tavanbagaj takmis insan degilimdir cünkü araba istedigi kadar kücük olsun veya istedigi kadar büyük bayankismi tavan bagaj yokmu der Kamyon olsa onu bile doldurur .
fakat cok s.k. ve dengeli yükleme yaparim arka koltuklarin alt oturagi ikiyildiz sac civata tutar yaslamayida kancalar haric iki sac parcayla kivirarak tuturulur yani erinmeden onlari söküpkoltuk alti bosluklari oglanin kagit beziyle doldurduk araci yükledim kalkicaz kayinvalde hala ayagimin altina koydiyor gümülcineye kadar ayaklari havada gittik (Üsküpte aldigim domadin tadi hala agzimda ) izmire indikten sonra .arkadaslari ziyaret icin siteye gitmem gerekti bizim karsiyaka cikisi canakkale istikametinden izmire benim aracin aynisi frankfurt plakali si ile ayni hizaya gelince tahrik söz konusu oldu ,takistik ,o yol tatli balik sirti depolarin oraya kadar , sonra bir inisi olur dedigim iki kilometre falan fakat yariya gelmeden benim araba motordan kasmaya basladi vitesten salladim tabi o hizla öteki gitti.araba rolantide calisiyor fakat arabayi cekecek takati yok iki kilometre ilerde salhane dedigimiz yer var orada durup müdehale etmek istedim ama oraya kadar benim icimden gecenler roman olur osumu busumu diye diye o arabalarda eksoz difransiyelin üstünden gecene cift gelir fakat arka son top tek olup cikis iki boru dur. bir ona baktim tek borunun agzindan biyik sarkiyor Megerse sustürücüyü icerden patlatmis , Bulasik Ako lar gibi ,cikisi tikamis tel ile temizliye bildigim kadarini disari cektim fakar yine tekrarlayinca bizim dükkanin yanindaki eksozcuya söyledik mübala yok bir cay icme zamaninda oniki onüc yasinda cocuk kaynakla benim susturucuyu kesti. askilarida benim eksozdan kullanarak isimizi bitirdi Sansliydim izmirde oldu yolda yapsaydi ot yoldururdu |
|||
30/06/2012, 12:10 PM
Mesaj: #10
|
|||
|
|||
RE: Tamirhane Anıları
Amerikanların mutlak hakimiyetinin olduğu 1960 ve 70 li yıllarda Fransız arabaları çok sevilmezdi.
Peugeot ,Citroen,Simca ve Renault ile sınırlı bu otomobiller Amerikanlara göre çok az yaksalar da zayıf ve dayanıksızdılar.Kolayca bozulurlardı.Dolayısıyla tercih edilen otomobiller değillerdi. Simca markası zaten zaman içerisinde el değiştirip eridi.Ama diğer markalar zaman içerisinde bu zayıflıklarını unutturup,kalitelerini yükselterek piyasada kendilerine güzel yerler edindiler.Bu günki Fransız otomobilleriyle o günlerdekileri kıyas edemeyiz. Bu günkü yazımızın başrolünde de bir Fransız otomobili var:Bu otomobil bir Peugeot 203.(Klasik otolar başlığımızda da bu otomobilden bahsetmiştik) 12 Eylül 1980 darbesinden sonra bütün yurtta gece sokağa çıkma yasağı uygulaması vardı.Bu yüzden gece yola çıkıp da sabaha karşı İstanbula gelenler de İzmit Uzuntarlada bir benzin istasyonunda sabah saat 06:00 ya kadar bekletilirdi.Saat 06:00 da orada görevli trafik polisinin start vermesiyle yol açılır ,herkes yoluna devam ederdi. Bir gece Ankaradan bindiğim otobüs de buraya kadar geldi.Şoför yolculara saat 06:00 ya kadar burada kalacağımızı ,arabanın hareket saatinde herkesin arabada olmasını tembihledikten sonra otobüsü stop edip lambaları söndürdü,ve uyumak üzere arka beşliye doğru yollandı.Yolcuların bir kısmı da indi,inmeyenler de arabada uyumayı tercih ettiler. Daha otobüsümüzün hareket etmesine neredeyse iki saate yakın zaman vardı,ben de inip hava almaya niyetlendim. Aşağıya indiğimde tesisin girişinde duran eski model bir otomobil dikkatimi çekti.İçinde ışık yanıyordu,kaputu açıktı ve birisi motora el atmış,bir şeyler yapıyordu. Belki yardımcı olabilirim diye eski arabaya doğru yöneldim.Kaput açık olduğuna göre belli ki bir sıkıntı vardı. Arabanın yuvarlak hatları tesisin loş ışıkları altında çok da anlaşılmıyordu ama yaklaştıkça bu otomobilin 203 modeli bir Peugeot olduğunu anladım. Otomobilin ön koltuğunda tavan lambası ışığında tırnaklarına oje sürmeye uğraşan genç bir kadın,arka koltukta ise iki üç yaşlarında bir çocuk vardı. Motorla uğraşan gence yaklaşarak geçmiş olsun,yardıma ihtiyaç var mı? dedim.Sağol,yardımcı olursan iyi olur,ben çok anlamıyorum diyerek karşılık verdi ve anlatmaya başladı. Bu otomobil İzmitte oturan kayınpederininmiş.Yıllardır da kullanırmış.Bizimkiler gezmek için İstanbuldan İzmite gelince adamcağız da çocuk da olduğu için daha rahat gezsinler diye bu otomobili vermiş.Sabahtan Sapanca Gölüne gidip piknik yapmışlar.Dönüşte araba teklemeye başlamış,gece adım adım, zor bela kendilerini buraya kadar atabilmişler.Ama yolları çok az kalmasına rağmen sıkıyönetime yakalandıkları için de daha ileriye gidememişler.Genç bu eski arabanın acemisi olduğundan pek çok fonksiyonunu da haliyle bilmiyordu. Marşa bir bas da bakalım dedim.Gitti,ters açılan kapıyı açtı,hanımına benim yardımcı olacağımı söyledi.Ama aralarında ne geçtiyse kadıncağız pek de aldırış etmeden ojelerini sürmeye devam etti.Hatta arabayı kocasının bozduğunu ima ederek hiç uğraşma,olmaz bu araba,sabaha bir otobüsle İzmite gideriz,babamı alır geliriz,o çalıştırır bunu dedi. Bu otomobillerde marşa kontak anahtarını çevirerek basılmaz.Kontak anahtarı vardır ama marş motorlarında selenoid yoktur.Kontak anahtarıyla sadece sisteme akım verilir,marşa ise jigle gibi telle kumanda edilen bir düğme çekilerek basılır.Aşağıdaki şoför mahalli ayrıntılarını gösteren resimde demarreur olarak geçmiş. O da yukarıda tarif ettiğimin aynısını yaptı.Kontağı çevirip marş düğmesini kendine doğru çekti.Araba ilk marşta çalışmadı.Bir daha bastı bu defa çalıştı ama gencin bahsettiği teklemeden dolayı motor patır-kütür çalışıyordu. Solex marka karbüratöre gaz çubuğunu çekerek biraz gaz verdim.Aynı patırtı sürüyordu. Peugeot bu otomobillerin motorlarını çok ilginç yapmıştır.Bujiler dışarıdan görünmez.Sadece buji kablolarının takıldığı bakalit kavalların kafaları görünür. Aşağıya eklediğim motor resminde gördüğünüz gibi bu kavallar üst kapağın üzerindedir.Distribütörden çıkan kablo bu kavala takılır.Kavalların içindeki yaylar da bujilere akımı iletir. O yıllarda distribütör kapağı,tevzi makarası ve bu otomobillerdeki kavallar gibi bakalit malzemeler çok çok adidir.Benzinli motorlardaki teklemelerin en büyük sebebi bu bakalit malzemenin çatlaması ve üzerinden geçen yüksek voltajlı akımın da bu çatlaklar dolayısıyla yönünü şaşırmasıdır. Buji kablolarını tek tek sökerek önce motor blokuna tuttum.Dördünde de kıvılcım vardı.Hele ki bir de gece olunca kıvılcımı görebilmek,kuvvetli ya da zayıf olduğunu değerlendirebilmek daha kolaydı. İlk üç kablo söküldüğünde motorda belirgin bir farklılık olurken son silindirde hiç fark etmiyordu.Dördüncü bujinin kablosunu birkaç defa kavalına takıp söktüm.Değişen bir şey olmuyordu.İşte arızayı bulmuştum. Gence arabayı stop etmesini söyledim.Dördüncü bujinin kavalını çekerek çıkardım.Farları yaktırdım.Ducellier markalı atom farların ışığında kavalı inceledim,evet alt tarafında ince bir çatlak görünüyordu. Farları kapattırıp gence bagajda veya arabada buna benzer bir şey görüp görmediğini sordum, bilemedi. Bagajı birlikte kontrol ettik.Pis bir çantanın içinde eski bujiler,platinler,meksefeler,V kayışları vardı ama kaval yoktu.Torpidoya da genç baktı,orada da ruhsattan başka bir şey yoktu. O zaman elimizdeki kavalı onaracaktık.Ama nasıl?Gece vakti bu benzin istasyonunda sadece benzin , motorin ve de motor yağı vardı.Etraftaki otomobiller de yerli otomobillerdi.Onların sistemleri bu şekilde değildi bile. Peki kavala ne yapabilirdik? İşte o an beynimde şimşek çaktı.Ben arabanın yanına geldiğimde içerideki kadın oje sürüyordu. Eğilip içeriye baktım,tavan lambasını söndürmüş,çantası kucağında oturuyordu.Benim bakmamdan rahatsız olmuştu ki,üzerini,eteğini düzeltip bakışlarını başka bir tarafa çevirdi.Biraz aksi bir kadındı. Yanımda dikilen gence arızayı gidermek için yenge hanımın ojesine ihtiyacımız olduğunu söyleyince o da buna bir anlam veremedi,belki de benden huylandı bile. Ama ojenin güzel bir yalıtım malzemesi olduğunu, bu tür çatlaklarda geçici süre ile onarımda kullanılabileceğini anlatınca o da güldü ve içeriye seslenerek hanımından ojesini istedi. Kadın kocasına iyi bir çıkıştıktan ve bütün sitemlerini ettikten sonra çantasını açıp onun için çok önemli bir malzeme olduğu belli olan kırmızı renkli ojesini uzattı. Yine farların ışığında kavalın çatlak kısmını ojeyle dıştan ve ojenin fırçasının girebildiği kadar içten boyadım.Kuruduktan sonra bir kat daha , sonra bir kat daha attım.İyice kuruduğuğundan emin olduktan sonra da kavalı dikkatlice yerine takıp buji kablosunu oturttum ve bas dedim. İlk marşta tabiri caizse harr diye çalıştı.Peugeot eski neşesine kavuşmuştu.Herşey düzelmiş şıkır şıkır olmuştu. İçerideki genç kadın ojesinin ilk defa farklı bir işte yararlı olduğunu gördüğünden ve yolun bundan sonraki kısmında rahatça yol alacaklarından yüzündeki aksi ifadeyi değiştirip gülümser olmuş,arkadaki küçük çocuk bile uyanıp sevinç çığlıkları atmıştı . Yaptığım işten dolayı bana para vermeyi bile teklif ettiler ama bu küçük ailenin bu sevinci bana yeterdi.Çünkü artık kadın bile aksiliği bırakmıştı. Bu arada saat de hareket saati olan 06:00 ya doğru geldiğinden ben izin istedim.Bir müsait zamanda İstanbulda buluşmak üzere (o yıllarda cep telefonu henüz icad edilmediği için) biribirimize adreslerimizi verip ayrıldık. Peugeotun bu modelini İtalyan Pininfarinanın tasarladığı da bu otomobil ile ilgili rivayetler arasındadır.Model olarak ilk bakışta Amerikan Chrysler firmasının aynı nesil araçlarının küçüğü gibi durduğu da söylenebilir. 203 Peugeot ;önde enlemesine duran bizim eski Skoda kamyonetlerin tarzındaki makas sistemiyle,borulu şaft sistemiyle,tersine açılan kapılarıyla ,kapı-çeklere benzer amortisörleriyle, sevimli yüz tipiyle aslında herşeye rağmen güzel bir otomobildir. Not:Resimler 1952 yılı 203 Peugeot Notice D'entretien (Bakım Kitabı) ndan alıntıdır. Herkese Selamlar... Sitede yayımlanan fotoğrafların her türlü hakkı sitemiz ve yazarlarımıza aittir.İzinsiz Kullanılması ve Çoğaltılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. magazinulasim@yahoo.com |
|||
30/06/2012, 05:46 PM
Mesaj: #11
|
|||
|
|||
RE: Tamirhane Anıları
SAyın M.Ali Üstad eski arabaların vazgeçilmezleri arasında muhakkak oje bulunurdu,çünkü sudan geçince ya disbritör kapağı çatlar yada tevzi makarası çatlardı ama bilenler ojeyle işi halleder,diğer bir vazgeçilmezde don lastiğiydi,çünkü silecek arızasında sileceğin öbür tarafına lastiği bağlar kendinden tarafa ip bağlarsın sen asılırsın beriye gelir bırakırsın lastik çeker böylece en azından yolda kalmazsın,bizzat benim başıma 302 de geldi ve yoluma böyle şekilde devam ettim,şu anda arabamda ve araba yeni olmasına karşın akü aktarma kablosu,yirmi metre kadar iyice ipek halat,enaz on metrelik seyyar lamba,tam takım anahtar takımı,sigorta çeşidi,ampul çeşidi vs vardır,bana lazım olmaz yolda başka birine lazım olur.eminim sizin arabada Mustafaoe üstadın ve nice imkansızlıklar içinde şöför olmuş çok ustaların arabalarındada aynı malzemeler vardır,iki Ağabeyim Almanya dalar adamlar Türkiye ye gelip gidiyorlar arabalarında tornavida bile yok,bende sinir oluyorum adamlar rahat, yolda kaldınmı ADAC varmış telefon ettik mi gelir diyorlar,yahu en ufak arızada yardım çağırmaya utanırım ve kendimi beceriksiz sayarım birgün Denizli den geliyorum akşam üzeri Muğla ya kırk km ama ıssız bir yer var telefonlarda orada çekmiyor,303 ün birisi rampa yukarı kalmış,kaputu açmışlar,serde otobüs hastalığı varya bende arkasında durdum araba turist dolu ve dağbaşı olduğundan herkes ürkek ürkek bakıyor,şöföre ne oldu diye sordum 'krank kırdı,abi telefonlar çekmiyor bir zahmet Muğla tarafından şu numarayı arayıverde patron başka araba göndersin' dedipatronuda Kuşadasındaymış hayret nasıl bildi diye merak ettim ve kayışların kasnağını(pule) şöyle bir zorladım sapasağlam,genelde krank puleye yakın kırılır ve pulede boş oynar,üstte yakıt şişesi var içinden mazot geçmesi mümkün değil hemen zaten ufacık şişe onu söküp içindeki filitresini attım,havasını aldım şöförde beni seyrediyor aynı zamanda turist rehberi bana rica ediyor 'abi anlıyorsan tamir ediver bizi dağ başında bırakma'diyor ,adam yokuş yukarı giderken biraz gaza basınca zaten zor geçen yakıt yetememiş ve araba hava yapmış şöföre marşa bas ve hemen stopu çek yani motor birkaç devir dönsünde emin olayım dedim,şöför efendi marşa bastı marş basmıyor kutup başları pislikten akım geçirmiyor onları temizledim,marşa bastı otobüs hart dedi çalıştı hemen stop edip suyunu tamamladık ve o turist leri görmenizi isterdim sevinçten bana nasıl teşekkür edeceklerini bilemediler neyse otobüs yürüdü biraz arkalarından takip ettim sorun yok yollarına devam ettiler,şimdi ben anlamasaydım Muğla dan patronuna telefon etseydim düşünün o garibanı başka otobüs gönderecek araba krank kırdı diye o moral bozukluğu içinde tamirciyle gelecek o seferin parası gitti üstüne bir sürü masraf edecek,ama ben yinede otobüsün patronunu suçluyorum çünkü biraz daha fazla para versin adam gibi şöför tutsun derim Saygılar
|
|||
|
Konuyu görüntüleyenler: 1 Misafir