05/04/2016, 03:46 PM
"Hey gidi günler" diye anılan günler, elbette kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Ancak benim gözlemim, genelde o ilk gençlik günlerinin böyle anıldığı yönünde. Hadi genelleme yapmayalım, en azından benim için böyle...
1991 senesi, üniversiteyi kazanıp Safranbolu'daki baba ocağından "babamın tabiriyle" yuvadan uçma zamanı... Aile, arkadaşlar, akrabalar geride kalırken; Safranbolu - Ankara arasındaki o 250 kilometrelik yol ne de büyümüştü gözümde...
O gün bugündür Ankara'dayım. Uçuş o uçuş yani. Ama Safranbolu'mdan da hiç kopmadım. Elbette her şey değişti; çoğu arkadaşlığın yerinde yeller esiyor; ama memleket başka.
1991'de ve onu izleyen yıllarda da böyleydi. Ankara Safranbolu yolunu az eskitmedim. Karabük Güven'in V8'leri ve Karabük Ulusoy'un Maraton'ları... Karabük Ulusoy'un işletmecisi Yusuf Abi (Ulusoy) eniştemizin oğlu, uzaktan akraba. Babam derdi ki "oğlum Ulusoy'la git, ayıp olur." Yahu iyi de baba, Maraton'dan sıtkım sıyrılmış. 3-4 yıldır Safranbolu caddelerinde fısır fısır fısırdayan körükleri ve gümbür gümbür gürleyen motoruyla -o zamanlar gözümüze apartman gibi görünen- o V8'lerle seyahat etmek istiyorum ben. Güven'in otobüslerinin geneli V8; Ulusoy ise V8'leri hep daha revaçta olan İstanbul hattında kullanıyor...
Neyse, babamı da üzmeyelim diye Maraton'la giderdim Ankara'ya; V8'le dönerdim. Ama hep 3 numarada! AŞOT'tan Hipodrum Caddesi'ne inerken O303'ün o kafa sallayışı dün gibi gözümün önünde. Hey gidi, ne günlerdi... O yüzden benim efsanem O303'tür o günden beri.
Makaslı O302 ve O302S'ten sonra körükleriyle, yüksekliğiyle peronda duruşu ve yolu kaptanın kafasını görmeden izleyebilmekle, beni sitenin önünde indirdikten sonra (o yıllarda otobüsler Safranbolu sokaklarını arşınlayıp yolcularını evlerine dağıtırlardı) kaptan gaza yüklendiğinde mest eden o kükremesiyle O303 bambaşkadır benim gözümde. Öyle ki 4 metrelik Travego bile küçük görünür gözüme.
Gözünü sevdiğim V8'i... Şurada Konya Yolu'nda (Gölbaşı'ndan çıktıktan sonra Konya tarafında) bir ikinci el otobüs garajında sarı kırmızı çatal bıçaklısı 1 sene yattı, daha yeni satıldı. Her sabah işe gelirken, her akşam eve dönerken bir selam verdim ona. 20-25 bin TL idi fiyatı. Ah dedim, mümkün olsaydı; alıp çekeceksin bir yere. Canın çektikçe binip gezeceksin. Tabi yok böyle bir dünya, yapamadım. Hayırlısı bakalım...
1991 senesi, üniversiteyi kazanıp Safranbolu'daki baba ocağından "babamın tabiriyle" yuvadan uçma zamanı... Aile, arkadaşlar, akrabalar geride kalırken; Safranbolu - Ankara arasındaki o 250 kilometrelik yol ne de büyümüştü gözümde...
O gün bugündür Ankara'dayım. Uçuş o uçuş yani. Ama Safranbolu'mdan da hiç kopmadım. Elbette her şey değişti; çoğu arkadaşlığın yerinde yeller esiyor; ama memleket başka.
1991'de ve onu izleyen yıllarda da böyleydi. Ankara Safranbolu yolunu az eskitmedim. Karabük Güven'in V8'leri ve Karabük Ulusoy'un Maraton'ları... Karabük Ulusoy'un işletmecisi Yusuf Abi (Ulusoy) eniştemizin oğlu, uzaktan akraba. Babam derdi ki "oğlum Ulusoy'la git, ayıp olur." Yahu iyi de baba, Maraton'dan sıtkım sıyrılmış. 3-4 yıldır Safranbolu caddelerinde fısır fısır fısırdayan körükleri ve gümbür gümbür gürleyen motoruyla -o zamanlar gözümüze apartman gibi görünen- o V8'lerle seyahat etmek istiyorum ben. Güven'in otobüslerinin geneli V8; Ulusoy ise V8'leri hep daha revaçta olan İstanbul hattında kullanıyor...
Neyse, babamı da üzmeyelim diye Maraton'la giderdim Ankara'ya; V8'le dönerdim. Ama hep 3 numarada! AŞOT'tan Hipodrum Caddesi'ne inerken O303'ün o kafa sallayışı dün gibi gözümün önünde. Hey gidi, ne günlerdi... O yüzden benim efsanem O303'tür o günden beri.
Makaslı O302 ve O302S'ten sonra körükleriyle, yüksekliğiyle peronda duruşu ve yolu kaptanın kafasını görmeden izleyebilmekle, beni sitenin önünde indirdikten sonra (o yıllarda otobüsler Safranbolu sokaklarını arşınlayıp yolcularını evlerine dağıtırlardı) kaptan gaza yüklendiğinde mest eden o kükremesiyle O303 bambaşkadır benim gözümde. Öyle ki 4 metrelik Travego bile küçük görünür gözüme.
Gözünü sevdiğim V8'i... Şurada Konya Yolu'nda (Gölbaşı'ndan çıktıktan sonra Konya tarafında) bir ikinci el otobüs garajında sarı kırmızı çatal bıçaklısı 1 sene yattı, daha yeni satıldı. Her sabah işe gelirken, her akşam eve dönerken bir selam verdim ona. 20-25 bin TL idi fiyatı. Ah dedim, mümkün olsaydı; alıp çekeceksin bir yere. Canın çektikçe binip gezeceksin. Tabi yok böyle bir dünya, yapamadım. Hayırlısı bakalım...