Türkiye Ulaşım Sektörü İhtisaslaşmış İnteraktif Haber Forum Merkezi

Tam Görünüm: Muavinler ve anıları
Şu anda Hafif Görüntüleme modundasınız. Siteyi normal görüntülemek için, Buraya Tıklayın
Sayfalar: 1 2 3 4 5
Bu başlıkta sizlere muavinlerin anılarından yola çıkarak eski otobüsleri tanıtacağım.İlerleyen zamanlarda bu anlattıklarımı resimlerle de destekleyeceğim ama şimdilik sadece anlatımla yetinin.

MAGİRUS 1.Bölüm

Mehmet elindeki kocaman pirinç anahtarla 1966 model Magirus?un ön yolcu kapısını açtı.Araba seferden döndüğü için yine işi çoktu.Elindeki su dolu kova ve temizlik bezleri ile içeri girdi.

Otomobil camları gibi açılabilen şoför camı ve yolcu kapısının camlarını kollarını çevirerek indirdi.Ve şoför koltuğuna bir güzel kuruldu.Önce Blaupunkt markalı ve üzerinde kocaman MMKL gibi harfler bulunan radyoyu kısık bir sesle açtı.Yanık bir Erzurum türküsü çalıyordu.

Orta direkte bulunan ve altına kartondan ?Ayet?el Kürsi?ayeti bağlanmış iç aynadan otobüsün içine kaptanın baktığı gibi bir bakış fırlattı.Koridordaki koltuk altlarına bağlanmış çöp kutuları dolmuştu,hatta bazılarından yerlere bile saçılanlar olmuştu.Yine iş çoktu.

Otobüsün kol dayama yerlerinden kumandalı kırmızı vinileksten yatar koltuklarından kalkan yolcuların pek çoğu koltukları bile dikleştirmemişler öylece bırakmışlardı.İçilen sigaralardan ötürü içeride kesif bir sigara kokusu ve yerlerde de sigara külleri vardı.

Önce ıslattığı temiz bir bezle üç kollu ve ortasında Magirus-Deutz amblemli korna butonu bulunan kemik rengi direksiyonu bir güzel silerek kuru bezle de parlattı.Daha sonra direksiyonla takım renkte olan ve üzerinde H harfi biçiminde vites yerleri şeması olan vites topuzunu da sildi.

VDO marka gösterge tablosunun içerisindeki bölümleri kaptan iyi bir gününde olduğunda Mehmet?e öğretmişti.Genellikle bu konularda çok fazla bir şey söylemezdi çünkü.Etrafı nikelaj çerçeveli ve 120 km/h azami hız gösteren kurşuni renkte zeminli bu göstergeyi silerken öğrendiklerini hatırladı,kendi kendini adeta sınav yaptı.

En çok ilgisini ise gösterge tablosundaki yine nikelajlı olan ve tuzluk kapağına benzeyen bölüm çekerdi.Onu özellikle güzelce silerek parlattı.Bu kapağı kaptan kendisine anlatmamakla birlikte ilk çalıştırmada kaptanın kızdırma bujilerini buradan takip ettiğini,bu kapağın altındaki rezistansın kızarmasını müteakip marş kolunu çektiğini de kendisi keşfetmişti.

Ne zaman bu otobüsü yollarda kendisinin kullanacağını düşünerek bezi kovanın içine attı ve hayallere daldı....

(Devam edecek)
MAGİRUS-2


Önde bulunan su dolabının içerisine koyduğu küçük buz kalıbı eriyerek dolabın içerisine dolmuştu.Ama her nedense bu suları boşaltacak bir tahliye yapılmamıştı.Mecburen arkadaki maşrapa ile bu sular boşalacaktı.

Dolabın en dibinde kaptan için ayırdığı iki cam şişe suyun birinin folyodan kapağını açtı.Biraz sıcak olsa da iyi geliyordu.Zaten yolda da yolcular istemesine rağmen bu suları kimseye vermemişti.Hatta bu yüzden yolcularla tartışmıştı bile.

Tavandaki ince uzun aydınlatmaların ikisinin ampulleri patlamıştı.Bu yüzden gece gelirken arka tarafta lastikleri kontrol etmek için kullandığı kocaman çekici bile bulamamıştı.Ama torpido gözünde bu lambalara ait silindirik ampul vardı.Temizlikten sonra değiştiririm diye düşündü.

Koridordaki yolluğu toplayıp dışarı attıktan sonra çöp kovalarını ve koltuk arkalarındaki üzerinde Magirus amblemi bulunan küllükleri boşalttı.Kendisi sigara içmediği için ?bir gün şu otobüslerde sigara içmeyi bir yasaklasalar ne güzel olur?diye aklından geçirdi.

Şapkalıklarda yine birkaç kişi birkaç önemsiz eşyasını unutmuştu.Bunları bagajdaki diğer unutulan eşyaları muhafaza ettiği filenin içerisine güzelce istifledi.Belki yarın birisi hatırlayıp almaya gelir diye düşündü.

Yerleri süpürdükten sonra eski gazeteler ve Bolu?dan tesisten eşantiyon olarak aldığı kolonya yardımıyla önce kaptanın camı olmak üzere camları içten sildi.

Perdeleri eski haline getirdi.Üst aydınlatma camlarına ise dokunmadı.Onları ayda bir yada iyice kirlenince siliyordu çünkü.

Koltuk başlıklarına da şöyle bir baktı,hepsi de gözüne temiz geldi.Şimdilik değiştirmeye gerek yok diye düşündü.

Ön camın ortasındaki tutma kolundan tutup tampondaki ayaklıklara basarak yine eski gazetelerle ön camı dışarıdan da tertemiz yaptı.Kaptan bu camın temizliğine çok dikkat ederdi çünkü.

İçeri girdiği zaman ön cama vantuzla tutturulan levhayı da tersindeki Ankara yazısıyla değiştirdi.Dışarıda süpürdüğü yolluğu da özenle koridora yerleştirdi.Temizlik artık tamamlanmış sayılırdı.

Sıra genel kontrollere gelmişti.Otobüsün arkasına geçip kaputu açtı.V6 motorunun fanının altındaki kırmızı halkalı uzun yağ çubuğunu çekerek sildi ve yeniden yerine iyice oturttu.Tekrar çekerek yağ seviyesinin iki çentik arasında olup olmadığını kontrol etti.

Magiruslardaki Deutz motorlarının hava soğutmalı oluşu dolayısıyla su veya antifriz kontrolu gibi bir sorun yoktu.Bir de gerçekten bu motor çalıştığı zaman akıllara zarar bir ses verir ve hatta boştayken sıkı gaz verildiğinde kasayı sağa sola sallardı.

Mehmet?e bir gün kaptan direksiyonu yolcu yokken ve boş bir yolda teslim etmişti.Mehmet daha önce başka arabaları kullanabilmesine rağmen Magirus?lara has devirli kullanma usulünü bilmediğinden vitesleri dahi geçirememiş her viteste mutlaka cartlatmıştı.Bunun üzerine kaptan Magirus?ların tabiri caizse ?kasap gibi? gaddar şoför istediğini,mutlaka devirli kullanılmasının gerektiğini ve bu şekilde kullanmadığı taktirde sibopları bile kesebileceğini sert bir dille anlatmıştı.

Yolluğun üzerine eşantiyon kolonyadan biraz serpti.Şimdi içeride sigara kokusundan çok limon kolonyasıyla karışık hoş bir mazot kokusu hakim olmuştu.

Tekrar direksiyona oturarak hayallerine daldı.Ama zaten yol boyu da sürekli çalışıp neredeyse hiç uyumadığından içi geçerek uyuya kaldı.

Rüyasında kırmızı Magirus?la Akyarma rampasında MAZ Turizm?in O321 Mercedes?ini solluyordu.

(Devam edecek)
Muavinler ve anıları bölümümüzde bu gün yollardaki faaliyetlerin bir kısmını yaşayacağız.Eski yolculukları ve özellikle de Boğaziçi Köprüsü yapılmadan yani 1973 Kasımı öncesini yaşayanlar bu durumları hatırlayacaklardır.

Magirus bölümünden hemen sonra efsane O302 lerle ilgili olarak da bir muavinimizin yaşadıklarını hep beraber göreceğiz.


-3-

Kaptan otobüse geldiğinde Mehmet arka beşlide uyuyordu.Arabanın her tarafı açıkken uyuduğu için biraz azar işitti.

Yaptığı temizlik de kaptan tarafından çok beğenilmedi.Zira Mehmet aynaları silerken hem iyi silememiş ve hem de ayarlarını bozmuştu.Biraz da bu yüzden fırçalandı ama o bu hareketlere alışıktı.Bazı konularda da kaptan yerden göğe haklıydı çünkü.

Üzerlerindeki giysilerini çıkarıp yol için temiz giysiler giydiler.Kaptan açık mavi apoletli ve kapaklı cepli gömlek,lacivert kravat ve lacivert pantolon,Mehmet de aynı kreasyonun apoletsiz ve kravatsız olanını giydi.

Ayakkabılar özenle silinip parlatıldı,saçlar tarandı.Hatta koridora serpilen kolonyadan dahi döküldü.

Laleli?deki yazıhaneye hareket saatinden yaklaşık yarım saat önce geldiler.Bagajların alınması ve yeni yolcu çıkabilir umuduyla bir müddet bekleme yapılmasının ve de hareket saatinin yaklaşık olarak 45 dakika gibi önemsenmeyecek bir süre ertelenmesinin ardından Sirkeci?deki yazıhaneye ve oradan da karşıya geçebilmek için arabalı vapur kuyruğuna hareket ettiler.

Bu rötara yolculardan sinirlenenler olsa da, ve hatta kaptanla sert tartışmalar yaşansa da usul böyleydi,yani yapılabilecek bir şey yoktu.

Her iki yazıhaneden alınan yolcular,kesilen biletler,verilen yolcu listeleri,alınan hesaplar,ödenen komisyonlar bu vapur bekleme kuyruğu esnasında defalarca kontrol edildi.

Kuyruğun başına yaklaşılırken de Mehmet koşarak hem otobüsteki yolculara ve hem de otobüse vapur bileti aldı.Bu biletler vapurda kontrol edilecekti çünkü.

Otobüsteki 15 yolcuya Harem çıkışında ,Kadıköy sahildeki yazıhanede ve Bölge Trafik?te birkaç kişi daha ilave oldu.Son olarak da Bostancı kavşağında el kaldıran bir ?ördek? yolculara dahil olduktan , Mehmet biletlere son bir kez daha kontrol yaptıktan ve kolonya ile su servisi bittikten sonra kaptan iç lambaları İzmit Yarımca?da mola yerinde tekrar yakmak üzere söndürdü.

Kolonya ve su ikramı yapılarak gönülleri alınan yolculardan bazısı uykuya dalmışlardı bile.Bazıları da Bafra,Bahar ve Birinci gibi popüler sigaralarını tüttürerek yolculuğun keyfini sürüyorlardı.

Kaptan Blaupunkt radyoyu açtığında ise Mehmet?in arabayı temizlerken dinlediği Erzurum türküsü duyuldu.Ama tavandaki çuval bezine benzeyen kumaşla kaplı yuvarlak hoparlörlerden gelen ses, radyo yayınlarının orta ya da uzun dalga üzerinden yapılması nedeniyle biraz cızırtılıydı.

Türkü Mehmet?in çok hoşuna gitti.Arka beşlide havalandırma kapağından gelen rüzgarla efil efil giderken bir taraftan da dolunaydan dolayı pırıl pırıl görünen etrafı seyrediyordu.

Bu arada iç lambalar yanıp söndü.İç lambaların bir anlık yanıp sönmesi Mehmet?in kaptan tarafından çağrıldığının bir işaretiydi.Mehmet?in türkü keyfi yarım kalmıştı.

(Devam edecek)
-4-

Kirazlıyalı?daki mola yerine geldiklerinde saat gece 02:00 yi gösteriyordu.Mehmet bir elinde ağaç takoz olduğu halde arka kapıyı açarken yolculara doğru ?15 dakika çay ve ihtiyaç molası? diye seslendi.Otobüsün durmasını takiben de takozu arka tekerleğin arkasına bıraktı.

Bu arada tesisin ses yayın sisteminden tek kelimesi anlaşılmaksızın bir anons da duyuldu ama kimse bir şey anlamadı.

Hemen arka koltukların altından aldığı çekiçle lastiklere vurarak kontrollerini yaptı.Çok şükür patlayan yoktu.Çünkü patlayan bir lastik en az birkaç saatlik yoğun ve ağır bir mesaiyi gerektirecekti.

Bagajdan boş su şişelerini doldurduğu iki tahta kasayı alarak çay ocağının arkasına doğru yollandı.Buradan çeşme suyuyla doldurularak şişelenmiş ve folyo kapaklarla kapatılmış dolu suları aldı,boşlarını bıraktı.

Suların bir kısmını su dolabına bıraktıktan sonra park yerinde bulunan hortum ve fırça ile ön camı güzelce kendisi yıkadı.Gazete kağıtlarıyla da iyice temizleyerek sinek pisliklerinden arındırdı.

Bu arada çaycı elinde bir tepsi çayla otobüsün içine girdi.Mehmet tepsideki bulanık ve bayat çaylara bakıp gülümsedi.O bu çaylardan kesseler içmezdi.

İçeriyi tekrardan bir kolaçan etmeyi takiben kaptanın yanına doğru yollandı.Ne de olsa tesisin ?kaptanlara aittir? yazan bölümünde böyle bayat çay bulunmazdı.Bir bardak çay söyleyip içti.

Kaptan son çayını içerken mola süresi de aşağı yukarı yarım saati bulmuştu.Bu arada Mehmet de arabanın başına gelmiş ve kendince son kontrolları yapmıştı.Çaycının boş bardakları ve hesabını toparlayıp arabadan inmesinden sonra kaptan da yerini aldı.

Cızırtılı ses yayın cihazından yine anlaşılmaz bir anons duyuldu.

Mehmet ön kapıdan elindeki listeye bakarak yolcusunu yalandan kontrol etti.?Yanında gelmeyen var mı?? şeklindeki saçma soruyu da sorduktan sonra ?al ileri? diye bağırarak arka tekerleğin altındaki takozu aldı.

Kaptan biraz ilerleyinceye kadar otobüse binmedi,daha sonra koşarak arka kapıdan içeri atladı.Duran arabaya binmek muavinin şanına yakışmazdı çünkü.

Kaptan tesisten çıkmak için Mehmet?in?Serbest? komutunu bekledi.Magirus tam homurdanarak yola revan olacağı sırada arkadan keskin bir ıslık sesi duyuldu.Bir yolcu tuvalette biraz fazla kalınca otobüsü kaçırmıştı.

(Devam edecek)
-5-

Gerede Esentepe?deki mola yerinden ayrıldıklarında ortalık aydınlanıyordu.Bundan sonra önlerinde Akyarma,Azaphane Deresi ve Kargasekmez rampaları vardı.Allah?tan yazın gittikleri için yollar çok güzeldi.

Yoksa kışın özellikle de kar yağdıktan sonra bu rampalar hem şoför,hem yolcu ve hem de muavin için bir eziyet halini alıyordu.Magirus hava soğutmalı bir motora sahip olduğu için kalorifer sistemi ayrıca mazot yakarak çalışan brülörlü bir yapıya sahipti.Bu sistem de biraz masraflı olduğundan kışın az bir miktar çalıştırılarak ortalık şöyle bir kırılır,asla sürekli çalıştırılmazdı.Hatta birkaç arabada kalorifer sisteminin açık unutulması dolayısıyla bagajda ufak çaplı yangınlar yaşanması da bu sistemin dikkatli ve az çalıştırılmasına başka bir sebep teşkil etmekteydi.Bundan dolayı kışın yolcular oldukça sıkıntı çekmekteydiler.
Kaldı ki Gerede yazın bile geceleri çok soğuk oluyordu.


Ama Magirus?larla kışın aksine; yazın, açılabilir tavan havalandırmaları ile,sürgülü yan cam üstleri ve krikolu ön camlarıyla gerçekten çok ferah yolculuklar yapılabiliyordu.

Kaptanda da artık yorgunluk belirtileri görülmesine rağmen kimseye belli etmiyordu.Mehmet kaptanın bu kadar uykusuzluğa ve yorgunluğa nasıl dayanabildiğini pek de anlayamıyordu.Çünkü kendisi en küçük zaman dilimlerini bile boş yer bulduğu anda uykuya çevirirdi.

Kaptan otobüsün farlarını anahtarlı far anahtarından park konumuna getirirken anahtarın ucundaki süsler şıngırdadı.İç lambaları da tamamen söndürdü.Radyoyu uykusunu dağıtmak için biraz açtığında yine bir Erzurum türküsüne rast geldi.Zaten radyoda neredeyse sabah 9:00 a kadar türkü ve tarım programları dışında bir şey olmazdı.

Hemen şoförün arkasında 1 numaralı koltukta oturan yaşlı kadın asabi bir tavırla radyoyu kısmasını ve camını da kaldırmasını isteyince biraz sinirlense de sesini çıkarmadı.Radyoyu kendi duyacağı kadar açtı,gelen serin rüzgarla kendisini dinç tutan ve uykusunu dağıtan camını da yukarıdan iki parmak kalacak kadar kapattı.

Kaptan az önünde yola fırlayacak gibi duran iki çocuğu uyarmak için direksiyonun ortasındaki korna butonuna birkaç kez sertçe bastı.Kornadan elini çekmesine rağmen korna bir müddet daha adeta ekolu bir şekilde çalmaya devam etti.Bunu da Dolapdere?de bir oto elektrikçi icad etmişti.Havalı kornanın hortumunu biraz uzun bırakınca hortumda kalan hava çalmayı devam ettiriyordu.

Mehmet?in de uykusu iyice bastırmıştı.Radyoyu belki sevdiği bir türkü vardır diye duymaya çalıştı ama sesi iyice kısık olduğu için arkaya kadar ulaşmıyordu.Zaten sabahın ilk ışıkları olması dolayısıyla yolcular uyuyordu.Kaptan da bu saatlerde yolu bitirmeye bakar,bir şey istemezdi.En iyisi uyumaktı.Arka beşlinin arkasından aldığı battaniyeyi yaz günü üzerine örterek derin bir uykuya daldı.Rüyasında bir önceki gün otobüsü temizlediği Merter?den Topkapı?ya doğru Magirus?u kullanırken yoldaki bütün arabaları solladığını görüyordu.

(Devam edecek)
Muavinler ve Anıları köşemizde bu gün Magirus'ları bitiriyoruz.Efsane O302 anıları ile devam ediyoruz.

O302 anıları hepimizin hayatında mutlaka vardır.Özellikle de 35-40 yaşlarını devirmiş arkadaşlarımız yaşadığı O302 yolculuk anılarını sanki dün gibi hatırlayacaklardır.

Burada zaten amacımız geçmiş otobüslerimizi,yolculuklarımızı hatırlamak.Yoksa ne ben Reşat Nuri Güntekin'im ne de öyle bir iddiam var.Amacım bu anılar ışığında bazı nostaljileri yaşatmak ve unuttuklarımızı hatırlamak.

Herkese selamlar...

-6-

Mehmet Kaptan daha plakalarında kurban kanı yeni kurumuş gıcır gıcır O302 otobüsü 12 numaralı perona İstanbul?a hareket etmek üzere çektiğinde kalkışa yarım saat vardı.El frenini cayırtılı bir şekilde kurarak sabitlediği otobüsü iyice dikkat çeksin diye farları far anahtarından park durumuna aldı ve sol taraftaki kırmızı ışıklı dörtlü flaşör düğmesinden de dörtlüleri yakarak ön kapıdan aşağıya indi.

Geriye dönerek O302?yi şöyle bir süzdü.Ön panjur üzerindeki yazısı,tepedeki ışıklı levhası,ön camdaki logosu çok dikkat çekiciydi.Açık mavi ve lacivert renk kombinasyonu da pırıl pırıl kaliteli boyasıyla göz kamaştırıyordu.

Mal sahiplerince otobüs yeni alınırken otobüste çalışacak kaptan da epey araştırılmış ve neticesinde yıllarca muavinlik yaparak ustalığa adım atmış bizim önceden anılarını okuduğumuz Magirus muavini Mehmet arabalara gösterdiği ihtimam, bakım bilgisi, şoförlükteki becerisi, şahsi terbiyesi ve itimada şayan dürüstlüğü göz önüne alınarak bu yepyeni otobüse layık görülmüştü.

Otobüsün muavini Ahmet ise Mehmet kaptanın yakınlarından birisinin oğluydu ve böyle yepyeni bir otobüste çalıştığı için çok gururluydu.

O da Mehmet kaptan yazıhaneye yönelince otobüsün içini son bir kez kontrol ederek elinde kartondan bagaj fişleri ile otobüsün yanında yerini aldı.Gelen yolcuların inecekleri yere göre bagajlarını teslim alıyor ve elindeki bagaj fişini iple bagajlara bağladıktan sonra fişin bir parçasını kopararak yolcuya geri veriyordu.

Hareket saati geldiğinde kaptan yazıhane katibi ile birlikte otobüsün yanına geldi.Katip elindeki listeyle içerideki yolcuyu kontrol ettikten sonra yol üzerinden binecek yolcuları kaptana bir kez daha hatırlattı.Listeyi ve hesabı kaptana teslim etti.Kaptan parayı iki kez saydıktan sonra yan cebine koydu ve katibe de cüz?i bir bahşiş attı.

Mehmet kaptan yerine oturduğu zaman el frenini bırakırken yavaş bir sesle ?Bismillahirrahmanirrahim? dedi.Park durumuna çevirdiği farlarını tekrar yaktı.Tek bir kez kornaya ?Allah?a ısmarladık? anlamında dokundu.Kornadan otomobil kornasına benzer bir ses çıktı.Garaj içlerinde insanları rahatsız etmemek için otobüste bir de alçak sesli bu korna vardı.Ama tablodaki düğmesinden yolda havalıya çevriliyordu.Bu kornaya katip de aldığı bahşişten memnun olarak elle selam verdi.Yolcularını uğurlayanlar da otobüsün hareket edeceğini anlayarak el salladılar.

Arka taraftan muavin Ahmet?in sesi duyuldu:?Gel geri geeeel !!? Önce iki sonra bir ve daha sonra sertçe geri vitese taktığı vitesi hiç cartlamadı.Aynalarından geriyi kolaçan ederek yavaş yavaş sağ yaparak perondan çıktı.Yanındaki O302 den biraz uzaklaşınca Ahmet?in geel,geel diye canhıraş bağırmalarına aldırmadan çabucak tam sol yaparak adeta nokta dönüşü yapan tanklar gibi perondan çıktı.Araba biraz ilerledikten sonra arka kapının kapandığı sesi geldiğinde kaptan aynadan bakarak Ahmet?in bindiğinden emin oldu.Kendi ustası da öyle yapardı çünkü.

Garajın çıkışını da yaptıktan sonra Mehmet kaptan radyonun düğmesini şöyle bir çevirdi.Şehir içinde radyo cızırtısız çekerdi.En azından bir müddet dinleyeyim diye düşündü.Evet yine en sevdiği Erzurum türküsü yanık yanık çalıyordu.Bu onun için sürpriz olmuştu.İlk seferi ve en sevdiği türkü.

Sesi biraz daha açıp gaza yüklendi ve takviye düğmesini aşağıya basarak arabayı üçüncü viteste debriyaja basarak takviyeden çıkardı.Daha sonra vitesi de tekrar boşa alarak yeniden üçe taktı.İlerideki demiryolu geçidine kadar türküsünü dinleyerek keyifle ve ağırdan devam etti.


(Devam edecek)
Sayfalar: 1 2 3 4 5
Referans Adresler