20/06/2012, 10:59 AM
Mustafaoe üstadın "O 3500 Otobüsünden Ayrıntılar" başlığı konunun derin oluşu nedeniyle oldukça genişleyip O3500 Otobüs konusu dışına çıkınca (Kimse alınmasın, konuyu şişirenlerin başı benim ) bu başlığı açmayı uygun gördüm.
Sizler de eskiden yeniden ,sanayi sitelerinde , tamirhanelerde yaşadığınız ilginç anılarınızı bu başlığa ekleyebilirsiniz.Ben başlıyorum.
Yeni araçlar çeşitli ayak oyunlarıyla tamamen yetkili servislerin mahkumu edilince ( ilerleyen günlerde bu konuya da değiniriz) sanayi siteleri de önemini kaybetti.Artık sanayi sitelerinde çırak bile görebilmek zor.Tek tük sekiz yıllık zorunlu eğitimini tamamladıktan sonra okumayı bırakmış gençler var.Onlar da haftanın belirli günlerinde en yakındaki “Çıraklık Eğitim Merkezi” nde derslere tabi tutuluyor.Yani eskiden olduğu gibi usta arabanın altından seslenip “Mahmuut,dokuz onaltı lokmayı,cırcırı,uzatmayı kap gel laan” diyemiyor.
Diyemiyor ,aslında bu iyi bir şey.Ufacık çocukların oralarda ağır işlerde çabalaması gerçekten zor.Ama böyle olunca da memlekete sanatkar yetişemiyor.Ustaların yanlarındaki çıraklar o ustadan sevseler de sevmeseler de,kızsalar da,dayak da yeseler mutlaka o mesleğe yönelik ip uçlarını,işin ince taraflarını da öğrenir ilerideki yaşantıları için zemin hazırlarlardı.
Şimdilerde sekiz yıllık eğitimden yani en az 14-15 yaşından sonra bir ustanın yanına çırak olarak gelen çocuğun zaten işe bakış açısı farklı oluyor.Kendisini orada meslek öğrenmek için değil de yaptığı bir kabahatten dolayı sürgün olarak gelmiş bir mahkum olarak görüyor.İki dakika boş kalsa hemen cep telefonunu çıkarıp mesajlarına bakınca azar da işitiyor,küfür de yiyor.Dolayısıyla işten tamamen soğuyor.Bir fırsatını bulduğunda da dükkandan kaçıp gidiyor.
Bu konunun sosyal tarafıydı.Esas teknik tarafına gelelim.
Yukarıda geçen "Dokuz onaltı" tabirinden genç arkadaşlarım çok bir şey anlayamamış olabilirler .Bir tarafı 9 mm olan anahtarın öbür tarafı 16 mı acaba?
Ama bu lokma anahtarı.Yani bir tek ağızı var.Nasıl olur o zaman?
Bir sürü anahtarın kullanıldığı eski Amerikan arabaları artık yok.Herşey standart ve neredeyse bütün araçlarda milimetrik sistem kullanılıyor.
Milimetrik iki ağızlı anahtarları kısaca hatırlayalım:
6 mm - 7 mm,
8 mm - 9 mm,
10 mm - 11 mm
12 mm -13 mm....diye sıralanır.
Eskiden malumunuz tekerlekli araçlarda Amerikan egemenliği vardı.Bu araçların üzerlerindeki cıvata ve somunlar da BSW (British Standart Whitworth,ya da sadece Whitworth olarak da bilinir) ve de SAE (Society of American Engineers) normlarına göreydi.Yani bu rakamlar bir inç’in katsayılarıydı.
Mesela elimizde 3/8 - 7/16 iki ağızlı anahtar var.Milimetrik değere çevirdiğimizde bu anahtarın 3/8 lik kısmı 9,5 ,7/16 lık kısmı da 11,1 mm yaklaşık ağız açıklığına sahip olacaktır.
Hesabı da şöyle: 3/8 x 25,4 (Bir inç 25,4 mm.dir) = ~ 9,5 mm;
7/16 x 25,4 = ~ 11,1 mm eder.
Dolayısıyla bu sistemli anahtarlarla milimetrik cıvata ve somunların bazıları sökülebilir,bazıları sökülemez.Sökmeye kalkışırsanız da ya somunu ya da anahtarı bozabilirsiniz.
Zaten artık dükkanında bu tip anahtar bulunan usta da kalmadı.
Ancak diş açma,klavuz,matkap ve boru sistemleri gibi pek çok yerde halen de bu standartlar tamamen geçerlidir.
1970 öncesi takımların pek çoğu Amerikan menşeliydi. Üzerlerinde su verilmiş dövme çelik anlamına gelen “drop forged” ibaresi bulunur ve gerçekten de sağlam anahtarlardı. Hepsi de çok pahalı ,zor bulunan ve altın değerinde malzemelerdi.
Ondan dolayı her dükkanda “dışarıya takım verilmez” yazısı kapıdan girenin gözüne ilk çarpacak yere yazılırdı.Çırakların en büyük görevi işi biten takımı duvardaki yerine asarak ya da yerine kaldırarak kontrolu sağlamaktı.Bunun hesabı çok zor verilirdi çünkü.Usta da kullandığı takımlara çok dikkat eder,sağa sola dağıtmaz ve “eli uzun” insanlardan takımlarını sakınırdı.
Özellikle 1970 lerin başlarında İzeltaş,Gedore gibi yerli el aletlerinin piyasaya girmesiyle ve de ilerleyen zamanda Çin ve muhtelif ülkelerin yapımı ucuz el aletlerinin piyasayı kapmasıyla takım işi önemini yitirmeye başladı.Her türlü el aleti kolaylıkla bulunur hale geldi.Ama emin olun ki yine de eski takımlar şimdi yok.Çoğu Çin malı çünkü.
Aslında bu takım-taklavat konusu başlıbaşına bir ilimdir.Kafanızı şişirmeden biraz ustalıktan da bahsedelim.
Siz hiç bir ustanın eline üç dört tane muhtelif anahtar alıp da “bu somunu hangisi söker acaba” diyerek her birini tek tek denediğini gördünüz mü?Göremezsiniz.
Usta bir bakışta o somuna hangi boy ve hangi cins anahtarla müdahele edileceğini bilir.Ya da diyelim ki şarj dinamosu sökülecekse bu iş için gereken takımları bilir,hepsini hazır edip ondan sonra aracın başına gider.Atelyeciliğin temel eğitimlerinden birisi de budur.Çalışılacak yerin konumuna göre yıldız,açık ağız,lokma gibi çeşitlerden hangisinin kullanılacağını usta belirler.Ve ne anahtara ve de somuna da zarar vermeden sökme-takma işlemini gerçekleştirir.
Benim tanıdığım iyi bir ustam vardı.”Ustalık nedir?” sorusuna “öncelikle arızayı iyi tespit edebilmek , dahasında arızalı malzemeyi sökmeye cesaret edebilmek ve kılına zarar vermeden söküp takabilmektir ” derdi.
Bu konuyu şimdilik burada bu kadarla kesiyorum.Çünkü derin bir konu, bu sayfalar bunları anlatmaya yetmez.
Ama sizlerden gelecek anıları da bekliyorum.
Sizler de eskiden yeniden ,sanayi sitelerinde , tamirhanelerde yaşadığınız ilginç anılarınızı bu başlığa ekleyebilirsiniz.Ben başlıyorum.
Yeni araçlar çeşitli ayak oyunlarıyla tamamen yetkili servislerin mahkumu edilince ( ilerleyen günlerde bu konuya da değiniriz) sanayi siteleri de önemini kaybetti.Artık sanayi sitelerinde çırak bile görebilmek zor.Tek tük sekiz yıllık zorunlu eğitimini tamamladıktan sonra okumayı bırakmış gençler var.Onlar da haftanın belirli günlerinde en yakındaki “Çıraklık Eğitim Merkezi” nde derslere tabi tutuluyor.Yani eskiden olduğu gibi usta arabanın altından seslenip “Mahmuut,dokuz onaltı lokmayı,cırcırı,uzatmayı kap gel laan” diyemiyor.
Diyemiyor ,aslında bu iyi bir şey.Ufacık çocukların oralarda ağır işlerde çabalaması gerçekten zor.Ama böyle olunca da memlekete sanatkar yetişemiyor.Ustaların yanlarındaki çıraklar o ustadan sevseler de sevmeseler de,kızsalar da,dayak da yeseler mutlaka o mesleğe yönelik ip uçlarını,işin ince taraflarını da öğrenir ilerideki yaşantıları için zemin hazırlarlardı.
Şimdilerde sekiz yıllık eğitimden yani en az 14-15 yaşından sonra bir ustanın yanına çırak olarak gelen çocuğun zaten işe bakış açısı farklı oluyor.Kendisini orada meslek öğrenmek için değil de yaptığı bir kabahatten dolayı sürgün olarak gelmiş bir mahkum olarak görüyor.İki dakika boş kalsa hemen cep telefonunu çıkarıp mesajlarına bakınca azar da işitiyor,küfür de yiyor.Dolayısıyla işten tamamen soğuyor.Bir fırsatını bulduğunda da dükkandan kaçıp gidiyor.
Bu konunun sosyal tarafıydı.Esas teknik tarafına gelelim.
Yukarıda geçen "Dokuz onaltı" tabirinden genç arkadaşlarım çok bir şey anlayamamış olabilirler .Bir tarafı 9 mm olan anahtarın öbür tarafı 16 mı acaba?
Ama bu lokma anahtarı.Yani bir tek ağızı var.Nasıl olur o zaman?
Bir sürü anahtarın kullanıldığı eski Amerikan arabaları artık yok.Herşey standart ve neredeyse bütün araçlarda milimetrik sistem kullanılıyor.
Milimetrik iki ağızlı anahtarları kısaca hatırlayalım:
6 mm - 7 mm,
8 mm - 9 mm,
10 mm - 11 mm
12 mm -13 mm....diye sıralanır.
Eskiden malumunuz tekerlekli araçlarda Amerikan egemenliği vardı.Bu araçların üzerlerindeki cıvata ve somunlar da BSW (British Standart Whitworth,ya da sadece Whitworth olarak da bilinir) ve de SAE (Society of American Engineers) normlarına göreydi.Yani bu rakamlar bir inç’in katsayılarıydı.
Mesela elimizde 3/8 - 7/16 iki ağızlı anahtar var.Milimetrik değere çevirdiğimizde bu anahtarın 3/8 lik kısmı 9,5 ,7/16 lık kısmı da 11,1 mm yaklaşık ağız açıklığına sahip olacaktır.
Hesabı da şöyle: 3/8 x 25,4 (Bir inç 25,4 mm.dir) = ~ 9,5 mm;
7/16 x 25,4 = ~ 11,1 mm eder.
Dolayısıyla bu sistemli anahtarlarla milimetrik cıvata ve somunların bazıları sökülebilir,bazıları sökülemez.Sökmeye kalkışırsanız da ya somunu ya da anahtarı bozabilirsiniz.
Zaten artık dükkanında bu tip anahtar bulunan usta da kalmadı.
Ancak diş açma,klavuz,matkap ve boru sistemleri gibi pek çok yerde halen de bu standartlar tamamen geçerlidir.
1970 öncesi takımların pek çoğu Amerikan menşeliydi. Üzerlerinde su verilmiş dövme çelik anlamına gelen “drop forged” ibaresi bulunur ve gerçekten de sağlam anahtarlardı. Hepsi de çok pahalı ,zor bulunan ve altın değerinde malzemelerdi.
Ondan dolayı her dükkanda “dışarıya takım verilmez” yazısı kapıdan girenin gözüne ilk çarpacak yere yazılırdı.Çırakların en büyük görevi işi biten takımı duvardaki yerine asarak ya da yerine kaldırarak kontrolu sağlamaktı.Bunun hesabı çok zor verilirdi çünkü.Usta da kullandığı takımlara çok dikkat eder,sağa sola dağıtmaz ve “eli uzun” insanlardan takımlarını sakınırdı.
Özellikle 1970 lerin başlarında İzeltaş,Gedore gibi yerli el aletlerinin piyasaya girmesiyle ve de ilerleyen zamanda Çin ve muhtelif ülkelerin yapımı ucuz el aletlerinin piyasayı kapmasıyla takım işi önemini yitirmeye başladı.Her türlü el aleti kolaylıkla bulunur hale geldi.Ama emin olun ki yine de eski takımlar şimdi yok.Çoğu Çin malı çünkü.
Aslında bu takım-taklavat konusu başlıbaşına bir ilimdir.Kafanızı şişirmeden biraz ustalıktan da bahsedelim.
Siz hiç bir ustanın eline üç dört tane muhtelif anahtar alıp da “bu somunu hangisi söker acaba” diyerek her birini tek tek denediğini gördünüz mü?Göremezsiniz.
Usta bir bakışta o somuna hangi boy ve hangi cins anahtarla müdahele edileceğini bilir.Ya da diyelim ki şarj dinamosu sökülecekse bu iş için gereken takımları bilir,hepsini hazır edip ondan sonra aracın başına gider.Atelyeciliğin temel eğitimlerinden birisi de budur.Çalışılacak yerin konumuna göre yıldız,açık ağız,lokma gibi çeşitlerden hangisinin kullanılacağını usta belirler.Ve ne anahtara ve de somuna da zarar vermeden sökme-takma işlemini gerçekleştirir.
Benim tanıdığım iyi bir ustam vardı.”Ustalık nedir?” sorusuna “öncelikle arızayı iyi tespit edebilmek , dahasında arızalı malzemeyi sökmeye cesaret edebilmek ve kılına zarar vermeden söküp takabilmektir ” derdi.
Bu konuyu şimdilik burada bu kadarla kesiyorum.Çünkü derin bir konu, bu sayfalar bunları anlatmaya yetmez.
Ama sizlerden gelecek anıları da bekliyorum.