Topkapı Otogarı
|
06/11/2008, 04:45 PM
Mesaj: #1
|
|||
|
|||
Topkapı Otogarı
Sitemizdeki üstadlarımızın,samimiyetlerine sığınarak,geçmişteki ülkemizin insanlarının seyahatlerini anlatan bir makaleyi daha sizlerle paylaşmak isteriz.
Günümüz insanı için garajların ne denli önemli olduğunu vurgulamak yersiz. Hergün dünyada milyonlarca kişinin, günün en az yarım saatini harcadığı (bu benim varsayımım) bir yer olan garajların hayatımda ayrı bir yeri ve önemi var. Gezmeyi çok sevdigim için Türkiye'de bir çok otogarı görme şansım oldu. Hemen hemen çoğu insanın gördüğü, gelip geçtiği yer olan garajların bir çok ilginç özelliği vardır. Kısa bir göz atalım mı şu garajlara ne dersiniz? Her biri bir tavuk kümesini andıran, iki ile dört metrekarelik otobüs yazıhanelerinden başlayalım işe. Yanyana dizili ışıklı neonlarda Türkiye turu ya da hepsini topladığımızda bir amblem kitabı hazırlayabilirsiniz. Tercih sizin. Bu küçük kulübeler bence Türkiye'nin en pahalı gayrimenkulleri ! Böyle bir yazıhane sahibinin bir fabrikatörden ya da beşyüz dönüm toprağa sahip çiftçiden daha çok gelir elde ettiğini söylemek için muhasebeci olmaya gerek yok. Her otobüs sahibi veya şoförü size bu rakamları kolayca verebilir. (Tabii büyük şehir garajlan için) Bu yazıhaneler otogarların candamarıdır.Türkiye'de her ne kadar otogarlar Belediyelerin kurup işlettiği yerse de, zaman içinde yazıhane sahipleri işlerinin doğası gereği garajın her noktasında ağırlığını hissettirir. Garajlann en renkli kişileri kimdir diye sorarsanız, hemen aklıma bilet çığırtkanları gelir. 0nlar yazıhanecilerin eli ayağıdır. -Samsunaaa, Orduuuya, Trabzonaaa...ekspres şimdi kalkıyor ! -İzmire havalı Apollo kalkıyor, kalkıyor ! -Gayseriye mi hemşerim, gel bizimki hemen kalkıyor ! Bu sesler garajı çın çın çınlatır. Hepsi birer bıçkındır. Gerektiğinde rakip firmanın adamlanyla her an kavgaya hazırdır. Gözüpek, sesi gür ve müşteriye yaklaşmasını bilenler iyi çığırtkan sayılır. Her getirdikleri müşteriden pay alırlar. Garajların başka ilginç köşelerinden biri de pasta-kaveleridir. Bunlar pastane ile kahvehanelerin bir bileşkesi gibidir. Buralardaki iki temel kural hemen hemen tüm ülkede geçerlidir. İlki; mecburi çay içmek, ikincisi; masa üstünde uyuklamamak. Her ikisi de benim gibi çaresiz yolcular için konulmuş kurallardır. Şöyle bir düşünün; cebinizde ancak memlekete gidebilecek kadar para var ve belki yanında bir de yemek parası kalmıştır. Böyle bir durumda memlekete Ankara'dan aktarmalı gitmek zorundasınız. Çünkü seyahate akşam çıkarsanız gecenin en kötü saatinde aktarma için araba bulamıyacaksınız. Sonunda geceyi Ankara'da geçireceksiniz demektir. Ancak oteller ateş pahası; şehirde tanıdığınız yok ya da varsa da rahatsız etmek istemiyorsunuz. Bu durumda en uygunu zamanı garajda geçirmek. Saat 20.00 sularında garaja geldiniz. Çığırtkanlardan birinin peşine takılıp, gece en son kalkan 02.00 arabasına bilet aldınız. Böylece ertesi gün rahatça evinize varabileceksiniz. Ama arabanın kalkmasına daha altı saatlik bir süre var. Ne yaparsınız? Bir çok alternatifiniz olabilir ama cebiniz buna izin vermiyor. Bu durumda, önce tuvaletin bitişiğindeki lahmacuncuda sıraya girersiniz. Çünkü bir türlü bastıramadığınız açlık duygusunun en ucuz yolu acılı bir lahmacundan geçer. Bir yandan sıcak lahmacunu yerken öte yandan pınl pınl ışıklarla bezenmiş vitrinleri seyredebilirsiniz. Bu arada farkına varmadan ayaklarınız sizi bir pasta-kaveye götürmektedir. Ürkek adımlarla kendinize sessiz bir köşe arar; hemencecik bir masaya ilişiverirsiniz. İşte o an başlar serüveniniz. Sizi alıcı gözle süzen garsonlardan biri elinde tepsiyle çay servisini çoktan yapmıştır bile. Acılı lahmacun genzinizi yakmasın diye. Bu ilgi önce sizi memnun edecektir kuşkusuz. Ancak o büyük şehirlere özgü ticari zekayla yapılmış küçücük çay bardağı sizi kesinlikle tatmin etmiyecektir. Tadına hiç alışık olmadığınız bu çayın günün kaçıncı deminden size süzülüp geldiğini belirtmem gerekir mi acaba? Bu sırada sekiz haberlerinin sonuna gelmişsinizdir. Hava durumu ve reklamların ardından ikinci çay servisi başlar. İsteğiniz sorulmadan çevik bir şekilde servis yapan garsonlara derdinizi anlatamazsınız. Çünkü onlar dert babası değildir. (Rahmetli Özdemir Hazar yerinde rahat uyu) Arada bir insaf molası veren garsonlardan fırsat bulunca elinizdeki gazateye göz atabilirsiniz. Onu da garajda "Ulus'ta cinayeeet !" diye, bağırarak satan bir çocuktan almışsınızdır. Ancak gazetenin sekiz puntoluk yazıları günün yorgunluğuyla birleşince gözlerinizde isyan başlar. Göz kapakları ile göz mercekleri arasındaki amansız savaşta göz kapakları her zaman olduğu gibi savaşı kazanır. Farkına varmadan uyuyakalırsınız. Su uyur düşman uyumaz, demiş ya, atalar. Boşuna dememişler. Ekmeğini sizin yüzünüzden kazanan garson milleti uyumaz. Uyuyanlann en büyük düşmanıdır onlar. Tam derin bir hülyaya dalmışken (bazıları gocunmasın) birden masaya sertçe bırakılan tepsinin çıkardığı madeni sesle irkiliverirsiniz. Ne oluyor yahu demeye kalmadan, önünüze konulan o malum bardaktan çayı içmek zorunda kalırsınız. Çünkü burası otel değil pasta-kavedir. Ve siz uyanık olmak zorundasınız. Belki de sıkıldınız. Ama saat henüz 24.00. Arabanızın kalkmasına daha iki saat var. Günün getirdigi aşırı yorgunluğun sonucu yerinizden isteseniz de kıpırdıyamıyorsunuz. Hele o serin Ankara gecelerinde bu hiç mümkün değil. İstemeseniz de bu pasta-kave işkencesini çekmek zorundasınız. Gözlerinizi açtığınızda videoda Uzakdoğunun vurdulu kırdılı, kimseye bir zararı dokunmayan filmi izleyebilirsiniz. Çevrenizde gözünü kırpmadan büyük bir heyecanla bu filmi izleyenleri görürseniz şaşırmayın. Onlar Bruce Lee hayranlarıdır. Bu firsattan yararlanarak önünüze gecenin dördüncü çayı gelmiştir. Onu da bir dikişte halledersiniz. Tadına alıştınız nasıl olsa. Göz ucuyla garsonları süzersiniz. Çünkü bu çayla bir yarım saatlik daha kestirmeyi hak etmişsinizdir. Göz kapaklarınız kurşun gibi ağırlaşır. Eliniz şakaklarınızdan kayar. Masa en güzel yataktan farksızdır. Ne kadar uyuduğunuzu anlamanız için sert bir garson sesi yeter. -Kalkın beyler, burası dört yıldızlı otel değil ! Temizlik yapılacak. Herkes boşaltsın ! Kuştüyü yatağınızdan zorla kaldırılan birisi gibi garsonlara düşmanca bakarsınız. Onlarsa çoktan sandalyeleri masalara ters çevirmiş, yerleri süpürmeye başlamışlardır bile. Perona inme zamanı gelmiştir. Rahatça arabanıza binebilirsiniz. Yarım kalan uykunuzu orada devam edebilirsiniz. Bu arada şoförünüzün sesi çalınır kulağınıza, sanki bir melodi: -İyi uykular... pardon iyi yolculuklar sayın yolcularımız. Seyahatinizde bizi tercih ettiğiniz için hepinize teşekkürler... © Copyright 2006 Magazinulasim.com ve haber.magazinualsim.com tüm hakları saklıdır.Yayımlanan haber makale ve fotoğrafların her türlü hakkı sitemiz ve yazarlarımıza aittir. İzinsiz kullanılması ve çoğaltılması 5846 sayılı ''Fikir ve Sanat Eserleri Yasası'' kanuna göre suçtur. http://haber.magazinulasim.com/ http://www.facebook.com/magazinulasimcom http://www.instagram.com/magazinulasim/ http://www.twitter.com/magazinulasim https://www.youtube.com/@MagazinulasimTV |
|||
23/10/2009, 11:26 PM
Mesaj: #2
|
|||
|
|||
Garajlar ve İnsanlar
Topkapı'dan bayram enstantaneleri.Yıl 1988. Milliyet gazetesi arşivinden... |
|||
23/10/2009, 11:31 PM
Mesaj: #3
|
|||
|
|||
RE: Garajlar ve İnsanlar
1990 Trakya Garajı.
Yine bir bayram telaşesi... |
|||
23/10/2009, 11:41 PM
Mesaj: #4
|
|||
|
|||
RE: Garajlar ve İnsanlar
Herkese Selamlar... Sitede yayımlanan fotoğrafların her türlü hakkı sitemiz ve yazarlarımıza aittir.İzinsiz Kullanılması ve Çoğaltılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. magazinulasim@yahoo.com |
|||
28/11/2009, 01:13 AM
Mesaj: #5
|
|||
|
|||
RE: Garajlar ve İnsanlar
İstanbul'da otobüs yazıhaneleri ilk önce Sirkeci'deydi.Sirkeci'de bir "Ambarlar Yolu" vardı ki Türkiye'de trafik sıkışıklığı ilk olarak burada yaşanarak keşfedilmiştir desek herhalde yalan olmaz.Buraya giren otobüs ve kamyonların haddi hesabı belli değildi.Daracık yolda ambarına manevra yapmaya uğraşan kamyonlar,yazıhanelerine ulaşmaya çalışan kamyondan bozma otobüsler,İstanbul'un her yerinden buraya akın eden dolmuş-taksiler,at arabaları ve ilaveten de belediye otobüsleri (tramvay da geçermiydi tam bilemiyorum) ile herşeyden de öte kuru bir kalabalık burayı arap saçına çevirirdi.Bir de "taşı toprağı altındır" deyip Anadolu'nun çeşitli vilayetlerinden sırtına yatağını yorganını atıp gelen yürüyen yük arabaları olurdu ki kalabalığı siz düşünün. Daha sonraları Magirus'ların piyasaya çıkarak uzun hatlara girmeleri sonucu otobüs yazıhaneleri Aksaray'a da geldi.Aksaray ile birlikte Laleli'de de yazıhaneler açıldı.Evvelce iki üç günde gidilen yollar Magirus'ların gelmesiyle çift şoförlü otobüslerle kısaldı.Otobüs yolculukları hem rahat,hem kısa ve hem de keyifli bir hal aldı.Evvelce İstanbul'dan Ankara çok uzun bir yolken Adana'ya,G.Antep'e,Malatya'ya otobüs çalışmaya başladı. Bu gelişmeler şehir içi trafiğini de iyice karmaşık bir hale getirince Topkapı'ya önce eski Trakya garajı ve daha sonra da karşısına Anadolu garajı yapılarak otobüslerin şehir içine girişlerine engel olundu. Yukarıdaki gazete kupüründe trafiğin akışı gösterilmiş.Aslında 1973 öncesi yani Boğaziçi köprüsü yapılmadan önce Anadolu'ya gidecek bütün otobüsler buradan sahil yolu Kenedy caddesine inerek Sirkeci arabalı vapur kuyruğuna girerlerdi.Arabalı vapurda öncelik otobüslereydi.Yani önce ayrı bir sırada bekleyen otobüsler vapura alınır,daha sonra da kamyonlara (yer kalırsa) yer verilirdi.O yıllarda otomobiller Sirkeci'den değil Kabataş'tan karşıya geçerlerdi. Daha sonra Boğaziçi köprüsünün hizmete açılmasıyla E-5 bağlantı yoluna çıkmak için Edirnekapı Anıt mezar (o zaman yoktu) istikametine dönülür oldu.Daha sonra otobüsler Topkapı kavşağını tıkıyor diye güzergah gazetede belirtilen şekle dönüştü.Anadolu garajından çıkan otobüs direkt karşıya geçip de Edirnekapı yönüne yönleneceğine Kozlu mezarlığı istikametinde seyredip neredeyse Mevlanakapı yakınlarından U dönüşü yapar,kavşakta Pazartekke istikametine döner ve oradan da bir U dönüşü ile yeniden aynı kavşağa gelir, sağa saparak Edirnekapı yönüne giderdi.Şaka gibi değil mi? Topkapı'daki bu garajlar aslında birer hayat okuluydu.İnsanlar bu garajlarda pek çok şey öğrendiler.Garaja gelen vatandaşlar yaşadıkları kötü tecrübeler sonucu etrafına kalabalık toplanmış seyyar satıcıların yakınında iş tutan cepçilerden korunmayı,olur olmaz yerde ve olmadık evcil hayvanların etlerinden yapılan lahmacunları yememeyi,Anadolu garajından taksiyle Trakya garajına gidilmeyeceğini,otobüsü görmeden bilet almamayı,değnekçilere bavulu kaptırmamayı,bilet alırken pazarlık yapmayı öğrendiler. Otobüscüler de buralarda çok şey öğrendiler.Önceleri işin cinliğini keşfettiler.Adana'ya gidecek yolcuyu Rize'ye postalayabildiler.Anlamayana pahalı bilet ittirebildiler.Değnekçilerle garajdan içeri adım atanı taciz etmeyi,illa ki kendi otobüslerine bindirebilmeyi başardılar. Ama daha sonra insanlar doğruları görebilmeye başlayınca,garajlardaki bu ucuz numaralar keşfedilince düzgün firmalar iş yapmaya başladı.Bir takım firmalar bu uyanıklıktan zararlı çıktı.Kendilerini ring dışında buluverdiler. Bir takım firmalar da fiyatlarını zorlamadan insana yöneldiler.Hizmet getirdiler.İnsanları rahat ettirdiler.Bu şekilde Topkapı'dan mezun oldular. Topkapı'dan anlatılacak çok şey var aslında.Anlatmaya kalkışsak forumun sayfaları yetmez. Herkese selamlar... |
|||
05/01/2010, 08:19 PM
Mesaj: #6
|
|||
|
|||
Trakya Garajı
Çocukluğumda okul kırıp,akranlarımı topkapıya gitmek için var gücümle ikna etmeye çalışsamda başarılı olamazdım.Bu sebeple akranlarım mahallede futbol oynarken bende kendimi ilk fırsat'da topkapı otogarına bir şekilde ulaştırır,garajın arkasında olan ulusoy garajından gezmeye başlar soluğu Ali dedem’in yanında As turizm yazıhanesinde alırdım.
Trakya otogarına gitmeyi pek sevmezdim oradaki arabalar diğerlerine nazaran Anadolu otogarında faaliyet gösteren,emekliye ayrılmış araçların ''Trakya Edirne'' yazıları ile yoğunluğuna sahip olan bir mekandı.Ama oraya dairde bazen anılarım canlanmıyor değil. Üstad Necip Fazıl ''Eski çınar şimdi noel ağacı...'' diyor bir şiirinde,trakya otogarıda şimdilerde öyle malasef.Üzerinde o eskiyi anlatacak,hiç bir şey kalmadı toprağından başka... Ama kıran kırana şimdilerde de devam eden rekabeti ''Çorlu Malkara'' ''Edirne Kırklareli'' ''Haydi Abicim Klimalı Servis'' ''Boş Araba'' diyen,ama bunu icraa ederken de binbir ''ağız ve lehçe tavırı'' ile gayret gösteren muavinlerini,farklı sakatatlardan üretilen sokak fast foodunun ızgara kokularını o kalabalıkların telaşesini,belki bu fotoğraf biraz o eskiyi bizlere hatırlatabilir belki. İşte meşhur Türk petrol ve Trakya otogarının önü... © Copyright 2006 Magazinulasim.com ve haber.magazinualsim.com tüm hakları saklıdır.Yayımlanan haber makale ve fotoğrafların her türlü hakkı sitemiz ve yazarlarımıza aittir. İzinsiz kullanılması ve çoğaltılması 5846 sayılı ''Fikir ve Sanat Eserleri Yasası'' kanuna göre suçtur. http://haber.magazinulasim.com/ http://www.facebook.com/magazinulasimcom http://www.instagram.com/magazinulasim/ http://www.twitter.com/magazinulasim https://www.youtube.com/@MagazinulasimTV |
|||
|
Konuyu görüntüleyenler: 1 Misafir